Gündem

AYM Başkanı Arslan, Erdoğan'ın katıldığı Törende Konuştu: Anayasa Mahkemesi Kararlarına Uyulması Anayasal Zorunluluktur

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Anayasa Mahkemesi üyeliğine Danıştay kontenjanından seçilen Yılmaz Akçil'in Andiçme Töreni’nde konuştu. Törene; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da katıldı. Arslan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“AHDE VEFA İLKESİNİN ZEDELENDİĞİNİ GÖRÜYORUZ”

“Sayın Akçil, burada, bu salonda cübbesini giydireceğim son üyemiz olacak. Dolayısıyla ettiğimiz yemine, giydiğimiz cübbeye ve yerine getirdiğimiz göreve dair görüşlerimi, bugün son kez paylaşmaya çalışacağım. Anayasa Mahkemesi üyeleri olarak göreve başlarken, Anayasayı ve temel hak ve hürriyetleri koruyacağımıza, görevimizi sadece vicdanımızın emrine uyarak yerine getireceğimize büyük Türk Milleti önünde söz veriyoruz. Verilen sözün tutulması anlamına gelen ahde vefa; toplum ve devlet hayatı için vazgeçilmez önemi haiz ahlaki ve hukuki bir ilkedir. Günümüzde ahde vefa ilkesinin yaşanan ters dalgalarla zedelendiğini görüyoruz. Öldürmeyeceksin emrine muhatap olanlar hiçbir ilke ve değer tanımadan aylardır çocuk, kadın ve masum on binlerce insanı katlediyorlar. Dahası katlettiklerini; ‘insan değil, insansı yaratıklar’ olarak tanımlayarak yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Dünyanın her yanına yayılan; akıl ve vicdan tutulması ile mustarip, bu marazi zihniyetin ıslahı ancak ahlaka ve adalete dönüş ile mümkündür. Kelile ve Dimne’de filozof Beydebâ, bugün de geçerli olan şu tavsiyede bulunuyor: ‘Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma. Adalet ancak böyle sağlanır. Üstelik adalet hem Allah’ın rızasını kazandırır hem de insanları memnun eder.’

“ÜZERİMİZDEKİ CÜBBELER, TOPLUMUN ADALETE GÜVENİNİN SEMBOLÜDÜR”

Adaletin sembollerinden birisi hiç kuşkusuz, hakimlik görevine başlarken giyilen cübbedir. Gerçekten de cübbelerimiz adaleti ve onun omuzlarımıza yüklediği ağır sorumluluğu temsil etmektedir. İnsanlar o cübbenin önünde adaletin tecelli edeceğine, haksızlığın giderileceğine ve uyuşmazlıkların kavgasız bir şekilde çözüme kavuşturulacağına inanırlar. Tam da bu nedenle büyük düşünür Mevlâna, hâkimin toplum için bir ‘rahmet’ ve ‘adalet denizinden bir damla’ olduğunu söylemiştir. Giydiğimiz cübbelerin anlam ve önemini ifade etmek için özellikle genç hakim ve savcılara anlattığım çok güzel bir kıssa var: Hikayeye göre yaralı bir kuş, Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen çağırtır ve yargılamaya başlar. Derviş kendini şöyle savunur: ‘Efendim, kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, teslim olacağını düşünüp üzerine atladım, bu esnada kanadı kırıldı.’ Hz. Süleyman kuşa dönerek der ki, ‘Bak hata senin, yanına yaklaşmış kaçmamışsın, kaçmayınca da kanadın kırılmış.’ Müşteki kuş itiraz eder, der ki, ‘Avcı olsa hemen kaçardım. Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez diye düşündüm.’ Hz. Süleyman bu sözleri haklı bulur ve ceza olarak dervişin kolunun kırılmasına karar verir. Ancak yaralı kuş bu karara da itiraz eder ve der ki: ‘Efendim, kolunu kırarsanız iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi üzerindeki derviş hırkasını çıkarın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.’

Yargı mensupları olarak bu kıssadan çıkaracağımız hisse bellidir. Üzerimizdeki cübbeler, toplumun adalete güveninin sembolüdür. Bu güveni sarsacak, aşındıracak davranışlardan kaçınmak da göreve başlarken yaptığımız yeminlere sadakatin, ahde vefanın gereğidir.

“BİREYSEL BAŞVURU TÜRK YARGI TARİHİNİN EN BÜYÜK REFORMLARINDAN BİRİDİR VE TÜRK HUKUKUNUN EN BÜYÜK KAZANIMLARINDAN BİRİDİR”

Anayasal adaleti tesis etmekle görevli olan Anayasa Mahkemesi, norm denetimi ve bireysel başvuruda özellikle son on yılda karşı karşıya kaldığı ağır sınamalardan başarıyla çıkabilmiştir. Mahkememiz bir yandan kanunlaşan onlarca olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinin ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin denetiminde temel ilkeleri ve temel kriterleri ilk kez belirlemiş, kanunlaşan OHAL KHK’larının denetimini de tamamlamıştır. Bilhassa 2023 yılında oldukça yoğun bir çalışma ile 2018, 2019 ve 2020 yıllarına ait tüm norm denetimi dosyaları tamamlanmıştır. Diğer yandan da Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda ağır iş yükünü başarılı bir şekilde yöneterek anayasal hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin standartları ortaya koymuştur. Bu vesileyle bir kez daha ifade etmek isterim ki, bireysel başvuru Türk yargı tarihinin en büyük reformlarından biridir ve Türk hukukunun en büyük kazanımlarından biridir.

“ANAYASA MAHKEMESİ, VERDİĞİ KARARLARLA KRONİKLEŞMİŞ BİRÇOK HUKUKÎ MESELENİN ÇÖZÜMÜNE VERDİĞİ KARARLARLA KATKI SAĞLAMIŞTIR”

Bu kurumun kabul edilmesindeki amacı görmek için 2010 yılında Anayasa değişikliğinin gerekçesine ve o dönemde Anayasa Komisyonu’nun raporuna bakılabilir. Bu kurumun kabul edilmesindeki amaç, anayasa koyucunun ifadesiyle, ‘bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunmasını sağlamak ve bu suretle sorunu ülke sınırları içinde çözerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru sayısını azaltmaktır.’ Anayasa Mahkemesi, anayasa koyucunun ortaya koyduğu bu amaçlar doğrultusunda hak eksenli bir yaklaşımla Anayasa’yı yorumlamış ve verdiği kararlarla kronikleşmiş birçok hukukî meselenin çözümüne verdiği kararlarla katkı sağlamıştır.

“ANAYASA MAHKEMESİ, BAŞVURUCUNUN KİMLİĞİNE HİÇBİR ZAMAN BAKMAMIŞTIR”

Bu kapsamda bazı örnekler vermek gerekirse… Başörtüsü kullandığı için duruşma salonundan çıkarılan avukatın, üniversiteden atılan öğrencinin ve işine son verilen devlet memurunun başvurularında mahkememiz ihlal sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi bu kararlarda çok önemli ilkesel tespitler yapmıştır. Başörtüsünü yasaklayan bir kanuni düzenleme bulunmadığını, ayrıca bu yasağın gerekçesi olarak gösterilen mahkeme kararlarının da Anayasanın 13. maddesinde öngörülen kanunilik şartını sağlamadığını açıkça ifade ederek ihlal kararları vermiştir. Benzer gerekçelerle azınlık cemaatlerinin dini liderlerinin seçimine müdahale edilmesi de din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olarak sonuçlandırılmıştır. Belirtmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesi; yaşama hakkından ifade özgürlüğüne,  mülkiyet hakkından örgütlenme özgürlüğüne kadar bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerle ilgili olarak yüzbinlerce karar vermiş, bunu yaparken de başvurucunun kimliğine hiçbir zaman bakmamıştır.

“HER SİYASİ GÖRÜŞTEN MİLLETVEKİLİNİN VE SİYASETÇİNİN HAK İHLALİ İDDİALARI İNCELENMİŞ, BUNLARIN BİR KISMINDA İHLALE HÜKMEDİLMİŞTİR”

Bu bağlamda, aralarında ağır cezalara mahkûm edilmiş ve cezaları kesinleşmiş olanların da bulunduğu hemen her siyasi görüşten milletvekilinin ve siyasetçinin hak ihlali iddiaları incelenmiş, bunların bir kısmında ihlale hükmedilmiştir. Aynı şekilde mahkememiz, farklı görüşlerden yayın kuruluşu, gazeteci veya yazarın yaptığı başvurularda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Kısacası Anayasa Mahkemesi toplumun her kesiminden yapılan başvuruları özenle incelemekte ve karara bağlamaktadır. Tüm bu kararlarla birlikte Anayasa koyucunun öngördüğü gibi; bireysel başvurunun, sorunu ülkemizin hukuk düzeni içinde çözme işlevi önemli ölçüde yerine getirilmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanım. Bireysel başvuru ile ilgili olarak yanlış anlaşılan bazı hususları bu vesile ile bir kez daha ifade etmek istiyorum. İlk olarak Anayasa Mahkemesi, Anayasa şikayeti olarak da anılan bireysel başvuruda; temyiz incelemesi değil, anayasaya uygunluk denetimi yapmaktadır. Bu anlamda norm denetiminde olduğu gibi bireysel başvuruda da Anayasa Mahkemesi’nin baktığı; herhangi bir anayasal hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediği hususudur. Ancak norm denetiminden farklı olarak bireysel başvuruda; normların yorumu ve uygulanması sonucu tesis edilen kamu gücü işlemlerinin anayasal denetimi yapılmaktadır. Bu şekilde yapılan anayasallık denetiminin de kanun yolu denetiminden farklı olduğu açıktır.

Diğer yandan norm denetiminde olduğu gibi bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi, önündeki bireysel başvuru yoluyla getirilen Anayasal uyuşmazlığı anayasanın hükümlerini yorumlamak ve uygulamak suretiyle karara bağlamaktadır. Kuşkusuz bireysel başvuru sürecinden önce temyiz mercileri dahil, tüm mahkemeler anayasayı yorumlayabilmektedir. Bireysel başvuruya konu uyuşmazlıkla ilgili aşamalarda ilk derece mahkemesi, istinaflar, temyiz mercileri; anayasayı yorumlamakla da yükümlüdürler.

Ancak; Anayasanın 148. maddesine göre bireysel başvuru olağan kanun yolları tüketildikten sonra yani kural olarak, karar temyiz aşamasından geçip kesinleştikten sonra bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne gelebilmektedir. Kesinleşen bir karara karşı bireysel başvuru yapıldığında da artık anayasayı yorumlamak ve uygulamak konusunda nihai yetki Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir. Temyizden geçerek, kesinleşmiş yargı kararlarından sonra Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar ve yaptığı yorumdan sonra görüş farklılıklarının, yorum farklılıklarının bulunduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyulmamasının hiçbir anayasal ve yasal zemini yoktur, temeli yoktur.

Son olarak bireysel başvurunun etkili olabilmesi; ihlalin giderilmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Bu sebeple; Anayasa Mahkemesi ihlalin tespiti yanında bu ihlalin nasıl giderileceğini ve ihlalin sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağını da göstermek zorundadır. Bu; Anayasa Mahkemesi’ne, anayasa ve kanunlarla yüklenen yükümlülüktür.

İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması da kural olarak ihlal öncesi hale getirmeyi gerektirmektedir. Bunun yolu da ihlal şayet, yargı kararından kaynaklanıyorsa bu yargı kararının ortadan kaldırılması ile sağlanabilir. Elbette, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını ve Anayasa hükümlerine ilişkin yorumunu beğenmeyebilir bunlara katılmayabiliriz. Ancak bir hukuk devletinde katılmasak da bu kararlara uyulması Anayasal bir zorunluluktur.

Nitekim Anayasamızın 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları kesin olup; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Esasen, Anayasada 153. madde diye bir madde olmasaydı da bu sonuç değişmeyecekti. Zira ihlal kararlarının esası, sadece Anayasa’nın 153. Maddesinin bir gereği değildir. Kararların uygulanması aynı zamanda ve her şeyden evvel anayasanın ve hepimizi bağlayan kullandığımız yetkilerin meşruiyetini sağlayan bir toplum sözleşmesi olmasının bu sözleşmeye sadakat yükümlülüğünün ve ahde vefa ilkesinin zorunlu bir sonucudur.

12 yıllık görev süresinin sonuna yaklaşan bir Anayasa Mahkemesi’nin bir üyesi olarak, burada çalışma arkadaşlarıma karşı hayli birikmiş olan vefa borcumu ödemek istiyorum. Onlar, tüm zorluklara ve olumsuzluklara rağmen; görevlerine başlarken yaptıkları yemine vefa gereğince hak eksenli bir yaklaşımla; anayasayı ve insanımızın temel haklarını koruma görevini en iyi şekilde yerine getirmenin gayreti içinde oldular. En zor şartlarda bile vakur duruşlarını bozmayan başkanvekillerimize, üyelerimize, raportörlerimize ve tüm çalışma arkadaşlarıma derin saygılarımı ve gönülden şükranlarımı sunuyorum. Bu vesileyle, Anayasa Mahkemesinden emekli olan mensuplarımızdan vefat edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara da sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum. Ayrıca iki gün önce birinci yılını geride bıraktığımız Kahramanmaraş depremlerinde hayatını kaybeden kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Yine iki gün önce İstanbul’da Çağlayan Adliyesi’ne yönelik yaşanan terör saldırısını lanetliyor, adalet ve emniyet camiamıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Saldırıda hayatını kaybeden vatandaşımıza rahmet, yaralı polislerimize ve vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum. Bir süre önce görevi sona eren Anayasa Mahkemesi üyesi Muammer Topal’a ve yerine atanan Yılmaz Akçil’e yeni görevlerinde başarılar diliyorum.”

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın konuşmasının ardında Yüksek Mahkeme’nin yeni üyesi Yılmaz Akçil’in özgeçmişi okundu. Akçil daha sonra kürsüye geldi ve Akçil yemin metnini okudu. Yeminin okunmasının ardından, Başkan Arslan Akçil’e cübbesini giydirdi.