TBMM Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığı Araştırma Komisyonu, AK Parti İstanbul Milletvekili Hulki Cevizoğlu başkanlığında toplandı.
Komisyonda Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Coşkun Taştan ve Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Meryem Bulut sunum yaptı.
''Bir mağdur gelip kolluk kuvvetlerine başvuru yaptığında gecikmeksizin hukuki ve adli süreçlerin işlenmesine beklemeksizin karar almak gerekiyor''
Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Coşkun Taştan, aile içi şiddetin çok boyutlu bir mesele olduğunu belirterek işin adli, hukuki ve kültürel boyutlarının olduğuna değindi. Taştan, sunumunda şöyle konuştu:
''Ülkemizde bütün paydaşlar öyle veya böyle bir araya gelebiliyor. Elbette tek bir kadın bile şiddet görüyorsa, öldürülüyorsa, akşam gece sokakta yalnız gezmekte zorluk çekiyorsa bu çalışmalar sona ermemelidir. Bir mağdur gelip kolluk kuvvetlerine başvuru yaptığında gecikmeksizin delillerin toplanmasına, hukuki ve adli süreçlerin işlenmesine beklemeksizin karar almak gerekiyor. Bu kararı alırken diğer bütün kararlarda olduğu gibi hızlı ve isabetli bir şekilde karar almak gerekir. Karar her zaman alınır ancak hızlı, isabetli ve zamanda alınmayan kararlar özellikle asayiş ve güvenlikle ilgili alınan kararlarda ciddi sonuçlar doğurabilir. 2011 yılından beri uygulamada olan 6284 sayılı kanun kapsamında bir mağdur gelip başvuru yaptığı zaman, kadın ya da erkek fark etmiyor, o şahısla ilgili derhal bilgi toplanır ve hızlı bir şekilde karar alınırdı. Elbette pek çok konuda olduğu gibi burada da deneyimler, birikimler zamanla ilerlemeye ve alan açmaya sebep olur.
''Türkiye’de yılda yaklaşık 300 bin civarında 6284 kanunu kapsamında başvuru geliyor''
İngiltere’den getirilen DASH adı verilen form, Türkçeye çevrildi. 2011 yılında Türkiye’ye adapte edilerek POLNET sistemini kurdu. 2015 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nca formun güncelleme çalışmaları yapıldı. Şu an kullanımda olan sürüm, 2021 yılının şubat ayında devreye alındı. Ama formla ilgili çokça şikâyet çokça problem ortaya çıkmaya başladı. Bakanlık tarafından hazırlanan ''Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı (2021-2025)'' içerisinde Polis Akademisi’ne formun iyileştirilmesi için görev verildi. Ama formla ilgili çokça şikayet çokça problem ortaya çıkmaya başladı. Yapay zeka ile güçlendirerek hızlı ve isabet oranı yüksek, anında karar almasına müsaade eden bir uygulama geliştirdik.
Türkiye’de yılda yaklaşık 300 bin civarında 6284 kanunu kapsamında başvuru geliyor. Bunları günlere vurduğumuz zaman kaba hesapla söylüyorum günlük neredeyse 1000 vaka edecektir. Bu 1000 vaka ile ilgili doğru karar vermek lazım. Bu aile içi şiddet kayıt formunda bunun risk analizi zaten yapılıyor. Şöyle yapılıyor: Bütün vakaların 2021 yılından 2022 yılının ortasına kadar olan kayıtlar incelendiğinde bütün vakaların yüzde 83’ünü riskli ve çok yüksek riskli olarak tasnif edildiğini görüyoruz.''
''Şiddet bir ölçüde uygulayanların, tanıkların ve hatta kurbanların meşruluğunu kabul etmeleriyle sürekli hale gelir''
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Meryem Bulut, kadına yönelik şiddetin bireysel olarak uygulansa da bu durumun toplumsal olduğunu vurguladı. Bulut'un kadına yönelik şiddet hakkında yaptığı sunumdan satır başları şöyle:
''Görüşmelerde elde edilen verilere göre, hem fiziksel şiddet uygulayıp hem de iyi davrandıklarında, örneğin partnerlerini gezmeye götürürlerse, ilişkide şiddetin olmadığı ancak kötü davranmaya devam ettiklerinde bir şiddetin varlığından söz edilebileceği ortaya çıktı. Görüşmecilerin şiddete bakış açısında; eylemin amaçlanan etkisinin ortaya çıkması için eylemin faili ile mağduru arasında bir ölçüde anlayış ortaklığının bulunmasının gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Kültürel değerlerle ile uyum içinde olduğu sürece onaylanan şiddet bir ölçüde uygulayanların, tanıkların ve hatta kurbanların meşruluğunu kabul etmeleriyle sürekli hale gelir.
''Kadınların ancak şiddet yoluyla kontrol altında tutulabileceği vurgusu öne çıkarak erkeklerin yeni bir yaşama izin vermemeleri görülüyor''
2010 yılında Mardin’de yaptığımız saha çalışmasında kadınların yüzde 42’4’ü namusa laf getiren kadınların, yüzde 17,7’si eşe (erkek) itaat etmeyenlerin şiddet uygulanabileceğine düşündükleri belirlendi. Aynı araştırmada erkeklerin yüzde 40,9’nun namus yüzünden, yüzde 21,8’nin ise eşe (erkek) ve eşin ailesine itaat etmediklerinde şiddete maruz kalmaları gerektiğine inandıkları bulgulara yansıdı. Mardin, Ankara-Altındağ, Ankara’da ve İstanbul’da yapılan araştırmalarda erkeklerin ailelerine çok düşkün oldukları, kadınların da ailelerine saygı bekledikleri net olarak görüldü.
İstanbul’da yapılan araştırmada evlilik birliğinin boşanma ile sonlandırılmasına görüşmecilerin çoğunluğunun şiddetle karşı çıkıldığı belirtildi. Kadının ayrılık talebine karşı çıkmakta ve önleyemezse şiddet devreye girmektedir. Kısıtlama, burada boşanma ihtimalinin ortada kalkması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmada kadınların boşanma isteklerine karşı çıkılmıştır. Kadınların ancak şiddet yoluyla kontrol altında tutulabileceği vurgusu öne çıkarak erkeklerin yeni bir yaşama izin vermemeleri görülüyor. Erkeklerin boşanmaya karşı oldukları gibi evlendikleri kadınları geride bırakarak başka kadınlarla bir yaşam kursalar da boşanmayı kabul etmedikleri anlaşıldı. Mardin ve Ankara’da yapılan araştırmada erkek açısından aldatma şeref ile ilişkilendirilmektedir. Aldatılma da şeref ve namusla ilişkilendiriliyor. Bu durum suçun ağırlığını da hafifletiyor. Bu anlamda yaşanılan çevre de yapılan eylem destekleniyor.''